Bilgisayar ve internetin hayatımıza girmesiyle birlikte dünya çapında birçok şey değişti. Peki ya hükûmetler? Onlar da bu dijital devrimden nasibini aldı ve artık savaşlar yalnızca topraklar üzerinde değil, sanal dünyada da yaşanıyor.
Dijital çağın soğuk savaşında, hükûmetlerin yeni cephe hattı internet. Artık tanklar ve uçaklar yerine klavyeler ve kodlar ön planda. Hükûmetler, rakip ülkelerin önemli kurumlarını ve kritik altyapılarını hedef alarak siber üstünlük sağlamaya çalışıyor.
Bu gizli savaşın oyuncuları kimler mi? Hacker grupları ve gizli operasyon birimleri. Onlar, gözlerden uzak bir şekilde dünya sahnesindeki dengeleri değiştirebilecek hamleler yapıyor.
ABD teşkilatı Ulusal Güvenlik Ajansı, her yıl ulusal güvenliğe yönelik en büyük tehditleri özetleyen Dünya Çapında Tehdit Değerlendirmesi başlıklı bir belge yayımlıyor.
Siber güvenlikten ilk kez 2011 yılında bahsedildi ancak pek de önemsenmemişti. Sadece iki yıl sonra ise bir numaralı tehdit hâline geldi ve o zamandan beri de bu konumunu koruyor.
Ulus devletlerin savunma departmanlarının tamamı, zaten siber güvenlik tehditleriyle mücadeleye adanmış durumda. Ancak bazı ulusların sadece savunması değil, siber saldırıları da var.
2010 yılında yeni bir kötü amaçlı yazılım türü dünya çapında binlerce bilgisayarı vurdu. Stuxnet adı verilen solucan, SCADA yazılımı çalıştıran Windows bilgisayarları hedef almak üzere tasarlanmıştı. Siemens tarafından geliştirilen SCADA, Denetleyici Kontrol ve Veri Toplama anlamına geliyor.
SCADA, güç şebekelerini kontrol etmek ve yönetmek için kullanılıyordu. Stuxnet’in ana hedefi, güç kaynağını kontrol eden bilgisayarları ele geçirmek ve PLC’lerini (Programlanabilir Mantık Denetleyicilerini) sistematik olarak kapatmaya başlamaktı.
Stuxnet’in nihai hedefi, İran’ın Ekim ayında açılması beklenen ilk nükleer zenginleştirme tesisiydi.
Öncelikle bu tesislerin son derece iyi korunduğunu söyleyelim. Birinin basitçe bir virüs indirebileceği şekilde internete bağlı değiller. Tesise girmek için fiziksel olarak içeri girilmesi gerekiyordu.
500 kilobaytlık solucan, İran’da bırakıldı ve PLC’leri tasarlayan şirketlere dağıldı. Bu şirketlerden biri, coğrafi olarak İran’ın nükleer tesislerinin çevresinde yer alan bir mühendislik firması olan Bepajo’ydu.
Birkaç talihsiz tesadüf sonucu 3 çalışan, bilgisayarlarına bulaşan bir virüsü fark etmeden tesisin kalbine taşıdı. Bir süre sonra Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın müfettişleri, nükleer santrifüjlerin neden bu kadar sık arıza yaptığını merak etmeye başladı. Bir sorun vardı… Hem de kimsenin anlayamadığı bir türden.
5 ay sonra bilgisayar güvenlik ekibi, İran’daki bilgisayarların neden kafayı yediğini araştırmaya koyuldu.
Karşılarına çıkan şey Stuxnet, yani belki de dünyanın gördüğü ilk dijital silah oldu. Ancak bu solucan işe koyulmadan önce çoktan harekete geçmiş ve tesisin işleyişini altüst etmeye başlamıştı bile. Birkaç ay içinde, 328 santrifüj çöp oldu. Sanki bir keskin nişancı tek tek hedef alıyordu…
Kasım ayına gelindiğinde bu sayı, 984’e fırladı. İran’ın nükleer planları ciddi şekilde darbe aldı. Solucanın gerçekte ne kadar ileri gidebileceği ya da başka hangi sürprizlerin peşinde olduğu ise hâlâ meçhul.
Nitekim ABD ve İsrail, bu olayı üstlenerek kabul etti. Yetkililer, programın ilk olarak Bush döneminde geliştirildiğini ve Obama döneminde de devam ettiğini açıklamıştı.
Dijital çağın en büyük olaylarından biri, 2012’de yani Stuxnet’in ortaya çıkışından 2 yıl sonra yaşandı.
Sahneye “Shamoon” adında bir virüs çıktı ve dünyayı sarsan bir hack saldırısına imza attı. Bu virüs, petrol devi Saudi Aramco’yu hedef aldı ve şirketi âdeta felç etti. Saudi Aramco ise dünya petrolünün %10’unu sağlayan dev bir şirket.
Bu saldırı, Ramazan ayında çoğu çalışanın tatilde olduğu bir zamanda gerçekleşti ve 35.000 bilgisayarı etkileyerek kullanılamaz hâle getirdi. Bilgisayar ekranlarında ise yanan bir Amerikan bayrağı belirdi.
Saudi Aramco’nun bilgisayar teknisyenleri, virüsün daha fazla yayılmasını önlemek için çareyi bilgisayarları çevrim dışı hâle getirmekte buldu. Bu olay, şirketi neredeyse taş devrine geri gönderdi, kâğıt ve kalemle iş yapmaya başladılar.
17 gün sonra petrol dağıtımı yeniden başladı ama bu süreçte şirket, dünya çapında sabit disk kıtlığına neden oldu çünkü ellerindeki her diski topladılar.
Bu saldırıyı düzeltebilmek için Saudi Aramco, IT uzmanlarından oluşan bir orduyu işe aldı.
Saldırıdan 5 ay sonra, çok daha güçlü siber güvenlik önlemleriyle sistemlerini tekrar çevrimiçi hâle getirdiler. Ancak bu saldırının arkasında kimin olduğu hiçbir zaman kesin olarak belirlenemedi.
Sonra 2016’ya atlıyoruz ve hop! Amerika’da siyasi sahne kızışmış durumda. Clinton ve Trump’ın yarıştığı bir seçim var ve her şey giderek daha da polarize oluyor. Clinton’ın e-postaları sızdırıldı ve bunun, Rus hacker grupları tarafından yapıldığı ortaya çıktı.
Bugün, bir ülkeyi etkilemek için yalnızca bir dizüstü bilgisayar ve internet bağlantısı yeterli olabiliyor. Siber güvenlik tehditleri artık sadece bilgisayar korsanlarının değil, ulus devletlerin de radarında.